Hamdi ÖZ
hamdioz1@hotmail.com
Allah bir verene bin versin
24/11/2024 Görme Engelli kardeşlerimize selam olsun. Onlardan özür dileyerek ümmi mürşidim merhum Hacı Mustafa dedemden menkul bir hikâye daha arz ediyorum. Efendim, vaktiyle İstanbul'da şebeke halinde çalışan ya da çalıştırılan üç kör varmış. Her biri Payitahtın önemli noktalarında dilencilik yapar, günlük hasılatlarını tamirat isteyen metruk bir mescidin içinde saklarlarmış. Dilencilerin biri Üsküdar yokuşunda, biri Sultan Ahmet girişinde, diğeri de Galata Kulesine giden güzergahta cer edermiş. Dilencilik zor iştir; lakin sermayesi tatlı bir eda, güzel bir kelam ve mağdur edebiyatıdır. Her neyse bir cuma günü Sultan Ahmet Caminden cuma namazını kılıp Topkapı Sarayına yönelen bir Beyefendiye "Allah bir verene bin versin" duasıyla yaklaşan birinci kör dilenciye adam "Bu sailin duası kabul olacak mı, olmayacak mı?" diye 1000-TL banknotu- kaimeyi uzatır ve "Şu parayı boz içinden 1 lira al, gerisini bana ver" der. %70 görme engelli dilenci sol gözünün kıypığı ile şafaklayıp o günün en büyük bütün parasını görünce gözü fal taşı gibi açılır ve gözünün çivit mavisi bozuyla karışır. Aklına bir hinlik ve hainlik gelir, nefsine esir olur, hırs ve tamahına mağlup bir eda ile avazı yettiği kadar feryat eder: "Eyvah bu adam beni soyuyor!" diye bağırıp çağırınca oradan gelip geçenler kambura yatan dilencinin durumuna acıyarak Beyefendiyi oracıkta mahvederler. "Utanmaz adam! Şu gariban ama' dan ne zorun var? Allah belanı versin." Daha adamı dinlemeden küfür, sille tokat girişirler ve linç ederler. Dilenci kör bu esnada çoktan 1000 kaymayı cebellezi yapar. Fakat; gururu ve yardım etme duygusu tarumar olan Beyefendi saç- baş dağılmış, dudağı uçuklamış, ağzı -burnu kanamış, gözleri morarmış bir vaziyette körü akşama kadar uzaktan takip eder. Beyefendi, "Ulan nankör hain! Bunun intikamını senden alacağım" diye Allah'a yemin eder. Adam, Yerebatan sarnıçlarından sonra karabatak kuşları gibi ortalıktan kaybolacağını sanan kör dilenciyi köşe bucak, adım adım takip eder. Nihayet, nankör dilenci akşamın alaca karanlığında ve çingenin hatun boşadığı saatlerde metruk mescide girer. Mescide, körün görmez tarafından sessizce Beyefendi de girmiştir. Lakin körün ruhu duymaz. Macera başlamıştır. Az sonra içeriye şebekenin ikinci ve üçüncü körü de girer. Beyefendi, mescidin bir köşesine saklanmış bu dilencileri dinler. Kendi aralarında selam ve kelamdan sonra üçü de birbirine günün özetini anlatır. Bu arada üçü de günün hasılatını çelik kasa gibi kullandıkları mekanlara saklar. Birinin gizli kasası mihrap dibi, diğerinin sırdaş hesabı kürsü arkası, ötekinin ise minber makamının merdiven altıdır. Maşaallah uzun yıllar tamirat bekleyen bu metruk mahalle mescidi gizli Tahtakale gibidir. Beyefendi, hazinenin yerlerini görür ve öğrenir. Kendisini dolandıran nankör, büyük bir mağrur edasıyla kodalak kodalak konuşmaya başlar: "Arkadaşlar! Herkes bugünün özetini anlatsın. Ben bugün bir Beyefendiyi resmen çarptım. Tam 1000 lirasını aldım. Adam bir ton da dayak yedi" der. Arkadaşları: ‘’Olamaz böyle bir şey! Bizim ikimizin hasılat toplamı 1000 kuruştur. Şu mübarek 1000 lirayı uzat bir de biz dokunalım" derler. Tam bu sırada bir gölge varlık gibi araya giren Beyefendi, nankörün uzattığı parayı gayet sessiz sedasız alır ve cebine koyar. Zaten kendi parasıdır. Biraz sonra nankör: "Arkadaşlar baktığınız yeter parayı verin gayrı" der. Arkadaşları "Biz paraya dokunmadık ki bakalım." derler. Parayı aldınız dı, yok almadınız dı derken gayet galiz ve küfür dolu ağız dalaşı ile kör döğüşü başlar. Tam bu kavga ve gürültü esnasında Beyefendi mihrap, kürsü ve minberde gömülü sermayeleri de toplar. Çıkıp giderken mescidin kapı zembereği ve kuşu öter. Şebeke, aralarında dördüncü bir kişi olduğunu anlar fakat vakit geçmiştir. Üstelik bunca yıldır topladıkları hasılat da uçup gitmiştir. İstanbul'un bu hain üçlü çetesi nankörler, kocasını kaybetmiş dul kadınlar gibi ağlarlar. Fakat nafile! Elde avuçta bir şey de kalmamıştır. O gece kâbus gibi onlara bir ömür kadar uzun olmuştur. Neyse, gün ola harman ola. Ertesi gün öfkesini yenemeyen Beyefendi tebdil-i kıyafetle bu üç körü Beyoğlu'ndaki Konağına akşam yemeğine davet eder. Üçü de zokayı yutar ve tamam derler. Adam hanımına: "Hatun! Bu akşam eve arkadaşlarım gelecek, bize şöyle sarımsaklı bir mantı yap da yiyelim. Sen de bu arada epeyden belli deyip duruyorsun madem bu gece annen ile beraber olursun. Benden de selam söyle. Belki arkadaşlar yatılı kalabilir " der. Olup bitenlerden habersiz kadın maal memnun yemeği hazırlar ve Zeytinburnu'ndaki baba ocağına gider. Adam mantıyı ağılar. Şebekeyi de eve getirir. Mükellef sofra kurulur. Yemekten sonra körün üçü de oraya sızar, kalır. Adam üçünü de birer şeker gübresi çuvalından hazırladığı torbalara koyar, divanın altına sürer. Artık iş çığırından çıkmıştır. Yarın sabah bakalım neler olacaktır? Öfkesine mağlup olmuş katil Beyefendi Taksim'deki Amele Meydanı'ndan bir Hanzo ile anlaşır. Plan şudur: Beyefendi’nin sözde babası salgın hastalık sonunda bunamış ve vefat etmiştir. Hanzo bu cenaze için mezar kazacak ve mevtayı defnedip günlük 10 lira yerine 30 lira alacaktı. Ne de olsa cenaze işi bu. Bu yüzden üç kat yevmiye ödenecekti. Hemen eve gelirler. Katil adam birinci nankörün şeker çuvalındaki cenazesini çıkarır. Hanzo, korku ve heyecanla tek başına omuzladığı mevtayı saat 12:00'de Zincirli Kuyu Mezarlığına defneder. Ücretini almak için eve geldiğinde katil Beyefendi ikinci masum körün cenazesini çıkarır. Ceset torbası aynı çuvaldır. Evin içi morg gibidir. Hanzo bunun farkında değildir. Katil adam Hanzo ‘ya yönelir ve merhum babasının tekrar geri geldiğini söyler. Hanzo şaşırır. Ama Efendim onu gömmüştüm. Ben bilmem der katil. Bunun üzerine Hanzo ikinci ceset torbasını bir hışımla omuzlar ve onu da Garipler Kabristanı’na defneder. Yevmiyesini almaya geldiğinde baksa ki cenaze ondan önce yine gelmiştir. Katil adam büyük bir soğukkanlılıkla Hanzo ‘ya: "Yahu sen bu cenazeyi nasıl gömüyorsun Allah aşkına. Bak sen gelmeden hortlak geri geliyor. Bu son şansın onu adam akıllı gömersin değilse yevmiye de yok para da yok" der. Hanzo, bu defa kızgın bir eda ile söylenerek üçüncü körü omuzlar güzergâh değiştirerek Beylikdüzü'nden Karacaahmet Mezarlığına giden bir yokuşun zirvesine çıkar. Hanzo'nun amacı bu defa cenazeyi yalçın kayalıklar üzerinden fırlatıp iyice öldüğünden emin olduktan sonra onu defnetmektir. Böylece hortlağın kaçışına mâni olmaktır. Öyle de yapar. Vakit ikindi sonrasıdır. Güneş gruba girmiş kerahet vakti başlamıştır. Hanzo cenazeyi tırazın tepesinden fırlatır. Bu arada hiçbir şeyden haberi olmayan Mehmet Ağa 300 tane davarını satmış ve yalımın altındaki çamların dibinde parasını saymaktadır. Cenaze yuvarlana yuvarlana çuvaldan çıkmış ve Mehmet Ağa'nın önüne düşmüştür. Mehmet Ağa, eşkıya tarafından basıldım korkusuyla alel acele para çıkısını toplayıp heybesini omuzlar ve kaçmaya başlar. Yukarıda Hanzo hortlağı takip etmektedir. Aşağıda can havli ile kaçan Mehmet Ağa'yı gören Hanzo dellenir; "Demek ki adam doğru söylüyormuş, baksana hortlak babası yine kaçıyor" der. Hanzo, oradan büyük bir kaya parçasını yuvarlayıp masum Mehmet Ağa'yı öldürür. Ortalıkta paralar saçılmış ve garip bir manzara oluşmuştur. Mehmet Ağa'yı hemen oraya gömen Hanzo, tam bir heybe dolusu parayı Beyefendi'ye teslim eder ve der ki: "Kaçarken yakaladım. Bunlar da babanın paraları. Artık insafına kalmışım. Ne verirsen ver." Katil Beyefendi Hanzo’ ya 300 lira verir. Helalleşirler. Hanzo tam bir aylık asgari ücretini çok yorucu da olsa bir günde almıştır. Beyefendinin kıssanın başındaki denemesi tutmuştur. Körün duası kabul olmuştur. Allah bir verene bin vermiştir. Hatta daha fazlasını vermiştir. Lakin aşırı hırs ve tamaha dayalı fevri hareket eden bir nankör kendisi bedelini canıyla ödemiştir. Ayrıca üç kişinin ölümüne de sebep olan bu ihanetin cezası da ağır olmuştur. Çırağan Sarayında sırra kadem basan Beyefendi artık İstanbul'un sayılı zenginlerinden olmuştur Demek ki çok laf yalansız, kovalı yer yılansız ve çok mal da haramsız olmuyormuş. Aman bize lazım değildir. 09.04.2021, Nevşehir |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Hayat Engel Tanımaz - 07/12/2024 |
Mühim olan zihinlerdeki engelleri ve bariyerleri kaldırmaktır. Esas olan marazlı kalplerdeki mühürlü kilitlerin kırılması, ama gözlerdeki perdelerin sıyrılması, kepçe kulaklardaki ağırlıkların ve tüm manevi sakarlıkların giderilmesidir. |
Aleme ihanet eden ademe mahkumdur - 18/11/2024 |
Alemdar; inanç, amel ve ahlakıyla toplumda iz bırakan liderdir. Alemdar; başı duman pare pare müminlere omuzundan yol veren uzun dağdır. |
Niçin Geldim Almanya'ya? - 12/09/2011 |
Gurbet illerinde umut oldu ekmek, Bir avcı önünde ceylan gibi sekmek, Öyle zor ki; postu deldirmeden hayat, Gidiş ve geliş yolunda cefa çekmek… |